CHP Sözcüsü Faik Öztrak, 12 Eylül darbesinin yıl dönümünde, “Bugün görüyoruz ki darbeler yalnızca tankla, tüfekle, silahla yapılmıyor. Demokrasinin imkan ve araçlarını istismar ederek de darbeler yapılıyor. İdareler otoriterleşiyor. Demokrasinin imkan ve araçlarıyla inşa edilen ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokrasimize darbe üstüne darbe vuruyor. Bugün ülkemizde yaşadıklarımızın, 12 Eylül’de yaşadıklarımızla büyük benzerlikleri var. Hangi birini söyleyelim. 12 Eylül’de Kenan Cihan ve arkadaşları ne yaptıysa 20 Temmuz 2016’dan sonra birebirini Erdoğan şahsım idaresi yapıyor” dedi.
Öztrak, AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Yunanistan için söylediği “Bir gece apansızın gelebiliriz” kelamları için de “Bu milletin Kıbrıs’ta kanla yazdığı, tarihe mal olmuş ‘Bir gece birden gelebiliriz’ parolası, o denli ağza gelindiği üzere söylenmez. İç siyasete ucuz kabadayılıklara gereç yapılamaz. Bunu bir kere söylersiniz, sonra da gereğini kesinlikle yaparsınız. Tıpkı Genel Başkan’ımız merhum Bülent Ecevit’in yaptığı gibi” diye konuştu.
Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi’nde bugün yapılan Merkez İdare Konseyi (MYK) toplantısı sonrasının akabinde gündeme ait değerlendirmelerde bulundu.
Öztrak, yurttaşlara, “Müsterih olun; aydınlık günlere kavuşmaya artık çok az kaldı. Artık bu topraklarda toplumsal kutuplaşma son bulacak. Toplumsal barış hâkim olacak. Öfke ve nefret lisanı kaybedecek. Nezaket ve karşılıklı hürmet kazanacak. Ahlaki yozlaşmanın, manevi tahribatın önüne set çekilecek. Rüşvet, torpil, iltimas son bulacak. Adalet, dürüstlük ve liyakat gelecek. Türkiye’miz, dünyada hak ettiği güç ve pozisyonu kazanacak” kelamlarıyla seslendi.
“DARBECİLER DE UNUTULUR SARFİYAT. GERİYE KALAN AKIL VE BİLİM OLUR”
Nükleer fizik uzmanı Prof. Dr. Alpar Sevgen’in Boğaziçi Üniversitesi’ndeki vazifelerine son verilmesi reaksiyon gösteren Öztrak, “Neden? Bu kıymetli bilim insanı akademik özgürlüğü, akademik ahlakı savunduğu için… Ancak kimse enseyi karartmasın. ‘Dünya dönüyor’ diyen Galileo’yu tüm dünya bilir, hatırlar. Lakin Galileo’yu söyledikleri için yargılayan engizisyon mahkemesinin üyelerini kimse hatırlamaz. Darbeciler de unutulur masraf. Geriye kalan akıl ve bilim olur” dedi.
Öztrak’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
“MİLLETİMİZE BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUZ”
- Dün Irak’ın kuzeyinde, bölücü terör örgütüyle girdikleri çatışmada dört kahraman Mehmetçiğimizi şehit verdik. Şehit düşen kahraman askerlerimiz Gökhan Ağıl, Fatih Kalkan, Harun Yıldırım ve Savaş Borlu’ya Allah’tan rahmet, şehitlerimizin ailelerine sabır, milletimize başsağlığı diliyoruz. İki Mehmetçiğimiz de yaralı. Onlara da acil şifa dileklerimizi iletiyoruz.
“DEMOKRASİ TARİHİMİZDE KAPKARA BİR SAYFANIN YIL DÖNÜMÜ”
- Bugün 12 Eylül. Demokrasi tarihimizde kapkara bir sayfanın yıl dönümü. 12 Eylül’e giden süreç ve millet iradesine postalla yapılan darbe, pek çok insanımızın canını yakmıştır. Ülkemizin kalkınmasının önünü kesmiş, birçok fırsatın yitirilmesine yol açmıştır. 12 Eylül darbesi, toplumsal hafızamızda önemli travmalar yaratmış, bugün bile hâlâ kapanmayan yaralara sebep olmuştur.
“12 EYLÜL DARBESİNDE EN AĞIR BEDEL ÖDEYEN PARTİ İSE KUŞKUSUZ CHP OLMUŞTUR”
- Sağ-sol arbedeleriyle insanlarımız bölünmüş, parçalanmış; kardeş hengameleri ve akabinde gelen darbeyle siyaset yine dizayn edilmeye çalışılmıştır. 12 Eylül darbesinde en ağır bedel ödeyen parti ise kuşkusuz CHP olmuştur. Atatürk’ün ‘İki büyük yapıtımdan biri’ dediği partimiz, darbeciler tarafından kapatılmıştır. Arşivlerine el konulmuştur. Genel Başkan’ımız, Zincirbozan’da gözaltında alınmıştır. Takımları mahpuslarda yatmıştır. Siyasetten yasaklanmıştır.
“EVREN VE ARKADAŞLARI NE YAPTIYSA BİREBİRİNİ ERDOĞAN ŞAHSIM İDARESİ YAPIYOR”
- Biz, bu nedenle demokrasinin, ulusal iradenin, TBMM’nin, hakkın, hukukun, adaletin ülkemizin bekası, milletimizin refahı ve kalkınması için ne kadar değerli olduğunu özümsemiş bir partiyiz. Lakin bugün görüyoruz ki darbeler yalnızca tankla, tüfekle, silahla yapılmıyor. Demokrasinin imkan ve araçlarını istismar ederek de darbeler yapılıyor. İdareler otoriterleşiyor. Demokrasinin imkan ve araçlarıyla inşa edilen ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, demokrasimize darbe üstüne darbe vuruyor. Bugün ülkemizde yaşadıklarımızın, 12 Eylül’de yaşadıklarımızla büyük benzerlikleri var. Hangi birini söyleyelim. 12 Eylül’de Kenan Cihan ve arkadaşları ne yaptıysa 20 Temmuz 2016’dan sonra birebirini Erdoğan şahsım idaresi yapıyor.
“PARLAMENTO FİLEN ASKIDA, YASALAR DA SARAYDA HAZIRLANIYOR”
- Bugün Erdoğan’ı kaç kişi eleştirebiliyor? Cumhurbaşkanlığı makamına oturan bir siyasi parti önderini eleştirmek kanunen yasak, ancak öbür önderlere ağzına geleni söylemek özgür. 12 Eylül’de de parlamento askıya alınmıştı. Yasalar, Ulusal Güvenlik Konseyi’nde hazırlanıyordu. Artık de parlamento filen askıda, yasalar da sarayda hazırlanıyor. İktidar vekillerinin parmakları inip, kalkıyor. 12 Eylül’de Anayasa’mız askıya alınmıştı. Bugün de Anayasa’mız fiilen askıya alınmış durumda.
“BUGÜN DE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZ GARANTİ ALTINDA DEĞİL”
- 12 Eylül’de temel hak ve özgürlüklerimiz teminat altında değildi. Bugün de temel hak ve özgürlüklerimiz garanti altında değil. Bugün ülkemizde Anayasa’mızın kararları uygulanmıyor. Sarayın yargıçları, Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamıyor. Anayasal bir devletten, görünürde ‘anayasalı devlet’e dönüştük. Bugün Türkiye’yi yönetenler, hukuk devletine vurduğu darbelerle ülkemizi, üyesi ve kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden atılma noktasına getirdiler.
“SARAY MAHKEMELERİN YERİNE GEÇTİ”
- John Locke’un meşhur kelamıdır; ‘Hukukun bittiği yerde tiranlık başlar’ diyor. Tiranlığın olduğu yerde kimse canından, malından emin olamaz. Bugün Türkiye’de, hukukun üstünlüğü yerine, sarayın hukuku konuşuyor. Binlerce insan, ucube rejimin iradesiyle hiçbir mahkeme kararı olmadan bir gecede KHK’larla vazifesinden alındı. Saray, mahkemelerin yerine geçti. Daha evvel ‘Kumpas davalarının savcısıyım’ diyen sarayın kibirlisi, artık de hâkimliğe soyundu. Yaşın yanında kuruyu da yaktı. Savcıların ‘kovuşturmaya yer yoktur’ kararları, mahkemelerin işe iade kararları yok sayıldı. Hala de sayılıyor.
“GENEL BAŞKAN’IMIZIN TAAHHÜDÜ, TAM DA MAHKEME KARARLARINA, HUKUKA UYMAK TAAHHÜDÜDÜR”
- Genel Başkan’ımız ‘Bizim iktidarımızda bunları düzelteceğiz’ deyince tüm bu hukuksuzluklara imza atan sarayın kibirlisi, kıyameti koparıyor. Genel Başkan’ımızı mahkemelerin yerine geçmekle suçluyor. Kişi, kendinden bilir işi. Genel Başkan’ımızın taahhüdü, tam da mahkeme kararlarına, hukuka uymak taahhüdüdür.
“KENDİLERİNİ UYARAN, ‘TEDBİR ALIN’ DİYEN KUMANDANLARI İÇERİ ATTILAR”
- 12 Eylül’ün muktedirleri, ‘Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü’ üzere hayati kararları hiç kimseye sormadan, tek başına alırdı. Sonra da içerde atıp fiyatlardı. Bugün ülkeyi yönetenler de emperyal güçlere tatlı görünmek için Ege’de statüsü tartışmalı kayalık ve adacıkların Yunanistan tarafından işgaline yıllarca sessiz kaldılar. Bizlerin ve aklı başında herkesin ikazlarını yıllarca duymazlıktan geldiler. Kendilerini uyaran, ‘Tedbir alın’ diyen kumandanları içeri attılar. Burnumuzun tabanındaki işgali yıllarca izlediler. Lakin artık, tam da seçimler yaklaşırken bu ülkenin tarihine mal olmuş ‘Bir gece birdenbire gelebiliriz’ parolasına sığınıyorlar.
“TARİHE MAL OLMUŞ ‘BİR GECE BİRDEN GELEBİLİRİZ’ PAROLASI O DENLİ AĞZA GELİNDİĞİ ÜZERE SÖYLENMEZ”
- Sonra Amerika’dan ihtar gelince, Fransa ‘Yunanistan’ın yanındayız’ deyince, AB ‘Yunanistan’ın toprak bütünlüğü’ deyince geri adım atıp milletimizi rencide ediyorlar. Kimi kelamlar vardır, söylenirken 40 sefer düşünülür. Bu milletin Kıbrıs’ta kanla yazdığı, tarihe mal olmuş ‘Bir gece birdenbire gelebiliriz’ parolası, o denli ağza gelindiği üzere söylenmez. İç siyasete, ucuz kabadayılıklara gereç yapılamaz. Bunu bir kez söylersiniz, sonra da gereğini kesinlikle yaparsınız. Tıpkı Genel Başkan’ımız merhum Bülent Ecevit’in yaptığı üzere.
“DARBECİLER DE UNUTULUR MASRAF. GERİYE KALAN AKIL VE BİLİM OLUR”
- Nobel Fizik Ödülü’nün aday belirleme sürecinde vazife alan, dünyanın hürmet duyduğu nükleer fizik uzmanımız, Prof. Dr. Alpar Sevgen’in Boğaziçi Üniversitesi’ndeki misyonlarına son verdiler. Neden? Bu bedelli bilim insanı akademik özgürlüğü, akademik ahlakı savunduğu için. Lakin kimse enseyi karartmasın. ‘Dünya dönüyor’ diyen Galileo’yu tüm dünya bilir, hatırlar. Ancak Galileo’yu söyledikleri için yargılayan engizisyon mahkemesinin üyelerini kimse hatırlamaz. Darbeciler de unutulur sarfiyat. Geriye kalan akıl ve bilim olur.
“SENDİKALARIN PAZARLIK GÜCÜ, ÖRGÜTLÜ TOPLUM, 12 EYLÜL DARBESİYLE YIKILDI”
- Bu ülkede neoliberal siyasetlerin tam manasıyla tesisi, 12 Eylül darbesiyle mümkün oldu. Devletin iktisattaki rolü, sendikaların pazarlık gücü, örgütlü toplum, 12 Eylül darbesiyle yıkıldı. Emeğin ulusal gelirden aldığı hisse düştü. Bugün de Türkiye’de ekonomik ömür; personel, memur ve çalışan aleyhine tekrar dizayn ediliyor. Ülkemizde sendikalaşma oranı, 2000’lerin bile gerisine düştü. 2000’de sendikalaşma oranı yüzde 12,5’ti, bugün yüzde 9,9. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı içinde en düşük sendikalaşma oranına sahip 5 ülkeden biriyiz. Sendikaların durumu ise herkesin malumu.
“FAİZ, MİLLETİN BÜTÇESİNDEN ÇALINIP ÇATIR ÇATIR ÖDENİYOR”
- Faiz lobilerine bütçeden birinci 7 ayda 151 milyar 347 milyon lira bulunabiliyor, çiftçi bütçeden hak ettiği dayanağı alamıyor. Ancak kur muhafazalı mevduat sahiplerine 60 milyar 597 milyon lira faiz, milletin bütçesinden çalınıp çatır çatır ödeniyor. Milletimiz yiyecek ekmeği bulamıyor, lakin öteki tarafta dövizle verilen garantiler karşılığında kamu-özel iş birliği (KÖİ) müteahhitlerine 13 milyar 625 milyon lira tıkır tıkır ödeniyor.
“EMEKÇİLERİMİZİN SON 2,5 YILDAKİ KAYBI TAMI TAMINA 67 MİLYAR DOLAR”
- Sadece son iki yılda emeğin ulusal gelirden aldığı hisse, 10 puan birden düştü, yüzde 21’lere indi. 12 Eylül darbesinde bile bu süratte bir gerileme yaşanmamıştı. Bu idare anlayışının fiyatıyla geçinenlere çıkardığı çok ağır bir fatura var. Oturduk, hesapladık. İşçilerimizin, evvelki üç yılın ortalamasına nazaran ulusal gelirden aldıkları hissenin düşmesi nedeniyle son 2,5 yıldaki kaybı, tamı tamına 67 milyar dolar. Fiyatlı çalışan her bir işçimizin son 2,5 yıldaki kaybı ise yeniden tamı tamına 3 bin 273 dolar. İşte bu türlü bir emek sömürüsünü, bu türlü bir zulmü yapsa yapsa lakin darbeciler yapar.
“EMEKÇİNİN CEBİNE GİRMESİ GEREKEN 4 ÇEYREK ALTIN KİMİN CEBİNE GİTTİ”
- AK Partili bir genel lider yardımcısı çıkmış, ‘2002’deki minimum fiyatla ne alınıyordu, artık ne alınıyor? Ekmek 1 lirayken alınamıyordu, fakat bugün 5 lira, ekmek alınabiliyor’ diye buyurmuş. Daima diyoruz; bunların milletle bağı koptu. Milletin halini görmüyorlar. Milletin sesini duymuyorlar. Yaşadıkları fildişi kulelerde her şeyi güllük gülistanlık sanıyorlar. Bir de biz anlatalım; 2002 Aralık ayında net taban fiyat, 184 lira 30 kuruştu. Birebir periyotta çeyrek altın, 27 lira 40 kuruştu. Minimum fiyatla 7 çeyrek altın alınıyordu. Bugün minimum fiyat, 5 bin 500 lira. Çeyrek altın, bin 674 lira. Artık fakat üç çeyrek altın alınabiliyor. AKP yöneticilerine soruyoruz; işçinin cebine girmesi gereken dört çeyrek altın kimin cebine gitti?
“ALPARSLAN DA BİZİM, ANADOLU VE TRAKYA’YI EMPERYALİST ÇİZMELERİNDEN KURTARAN MUSTAFA KEMAL DE BİZİM”
- 9 Eylül’de İzmir’in düşman işgalinden kurtuluşu, İzmir Kordon’da büyük bir coşkuyla kutlandı. Tarkan, süper bir konser verdi. Lakin bu türlü manalı bir günde milletimizin büyük bir coşkuyla kutlama yapması tekrar birilerini rahatsız etti. ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen emperyalist sevicilerden tarih belleyenlerin, ‘İzmir’in kurtuluşu 9 Eylül. Kim demiş, ne münasebet. Cihan harbi bitti, müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve o denli gittiler, çekildiler, kurşun sıkmadık ki’ diyen densizlerin karın ağrılarının sebebini biz pek güzel anlıyoruz. Haydi bu Cumhuriyet’e hürmetiniz yok, bu topraklar için toprağa düşmüş binlerce şehidimizin aziz anılarına da mı hiç hürmetiniz yok? Kurtuluş Savaşı’nda bu millet ateşi de ihaneti de görmüştür. Bunları söylemek, anlatmak ne vakitten beri Osmanlı ve Cumhuriyet’i kapıştırmak oldu? Bu ülkede kimse Cumhuriyet’i Osmanlı ile çarpıştırmıyor. Ecdadımızı ‘senden-benden’ diye bölüp parçalamıyor. Anadolu’nun kapılarını açan Alparslan da bizim, Anadolu ve Trakya’yı emperyalist çizmelerinden kurtaran Mustafa Kemal de bizim.
“DERDİMİZ; LİYAKATSİZLER, DIŞARIDAN BUYRUK ALANLARLADIR”
- Bu millet, Çanakkale’yi tek imzayla emperyalistlere açanları, İstanbul’u düşmana teslim edenleri, Kuvayı Ulusala ve Mustafa Kemal için idam fetvası yazanları, onayanları, akabinde da İngiliz zırhlılarına binip gerisin geri kaçanları ecdadı olarak kabul etmez. Asil milletimizin de bizim de sıkıntımız, ülkeyi makus yönetenlerledir, liyakatsizlerledir, dışarıdan buyruk alanlarladır. 9 Eylül 1922’nin 100’üncü yıl dönümünden ayrışma, kutuplaşma çıkarmaya kalkanların niyetini biz çok âlâ biliyoruz.
“CHP, POSTALLA YAPILAN ASKERİ DARBELERE DE MOKASENLE YAPILAN SİVİL DARBELERE DE KARŞIDIR”
- CHP, dün de darbelerin karşısındaydı, bugün de karşısındadır. CHP, postalla yapılan askeri darbelere de karşıdır, mokasenle yapılan sivil darbelere de karşıdır. Bizim safımız belirlidir. Bizim safımız, demokrasiden yanadır. Bizim safımız; hak, hukuk ve adaletten yanadır. Bizim Genel Başkan’ımız, herkes sinip korkarken ‘Hak, hukuk, adalet’ diyerek Ankara’dan İstanbul’a kadar bunun için yürümüştür. Attığı her adımla bu ülkede dehşet duvarlarını yıkmıştır.
“MERKEZ BANKASI KASASININ BORÇLA AYAKTA TUTULDUĞUNU İTİRAF EDİYOR”
- Kayınpeder ve damat, bu milletin 128 milyar dolarını yok yere heba etti. Biz bunları söylediğimizde bize etmedik hakaret bırakmadılar. Dava açtılar. Lakin gerçeklerin, er ya da geç ortaya çıkmak üzere hoş bir huyu var. İşte Balkan gezisi dönüşü Erdoğan, uçan sarayında gazeteci görünümlü maiyet memurlarına demeç vermiş. Merkez Bankası kasasının borçla ayakta tutulduğunu itiraf ediyor. Borç alınan bu dövizlerin de ithalat için kullanıldığını söylemiş. İşte tüm bu kelamlar, sebebi oldukları ekonomik iflasın ilanıdır.
“ERDOĞAN’IN SESİ SOLUĞU DA BİRDEN KESİLDİ”
- Ne diyordu Erdoğan? ‘Borç alan buyruk alır.’ O halde biz de artık soruyoruz; borç veren dostlarınızdan hangi buyrukları alıyorsunuz? Borç almak için ülkemizin hangi âli menfaatlerinden vazgeçiyorsunuz? İşte Akkuyu Nükleer Santrali… Sesleri, solukları çıkmaz oldu. Erdoğan, 9 Ağustos’ta helikopterine atladı; Mersin’e, nükleer santral şantiyesine gitti. Şantiyeden kovulan Türk inşaat şirketinin işe geri dönmesi için ‘Ruslara bir hafta mühlet verdiği’ yazılıp çizildi, ancak bir ay geçti. Pekala ne oldu? İnşattan kovulan Türk şirketi inşaat alanına dönebildi mi? Hayır, dönemedi. Lakin Rus şirketinin Akkuyu inşaatı için Türkiye’ye 10 milyar dolar gönderdiği söylendi. Erdoğan’ın sesi soluğu da birden kesildi. Neden? Zira borç alan buyruk alır, borçlunun yalımı alçak olur.
“KAYNAĞI BİLİNMEYEN 24 MİLYAR 347 MİLYON DOLAR GİRDİ”
- Bugün temmuz ayı ödemeler istikrarı sayıları açıklandı. Piyasa temmuzda 3,4 milyar dolar cari açık beklerken gerçekleşme 4 milyar dolar oldu. Yılın birinci 7 ayında gerçekleşen cari açık, geçen seneye nazaran yüzde 168 artarak 36,7 milyar dolara çıktı. Birinci 7 aydaki cari açığın büyük bir kısmının da olağan yollarla finanse edilemediğini görüyoruz. Kaynağı belgisiz para giriş çıkışının izlendiği ‘net yanılgı noksan’ kaleminden birinci 7 ayda ülkeye giren para, 24 milyar 347 milyon dolar. Bu büyüklükte kaynağı meçhul bir para girişini daha evvel hiç yaşamadık. Buna karşın birinci 7 ayda döviz rezervlerindeki erime ise 7 milyar 925 milyon dolar
“TÜRKİYE, TÜRK’E KIYMETLİ, BULGAR’A UCUZ”
- Bugün okullar açıldı. Öğrencilerimize, ailelerimize, öğretmenlerimize başarılı bir eğitim-öğretim yılı diliyoruz. Lakin eğitim-öğretim masrafları bu sene dehşetli arttı. Özel okullara yapılan fahiş artırımları bir kenara bırakıyorum. Kırtasiye masrafları bile cüzdanları yakıp kavuruyor. Ucuzcu marketlerde bile son bir yılda silgi yüzde 127, pastel boya yüzde 138, okul çantası yüzde 159, 120 yapraklı defter yüzde 299 artırım görmüş. Bu artırımlar karşısında bizim velilerimiz ne yapacak? Aileler nasıl ayakta duracak? Ancak Türkiye, Türk’e değerli, Bulgar’a ucuz. Ülkemiz, Bulgaristan’daki veliler için ucuzcu markete dönmüş. Paramız Bulgar levası karşısında pul olunca Bulgar veliler Türkiye’ye akmış. Bulgarlar otomobillerini tıka basa doldururken bizim velilerimizin elleri böğründe. Bu hak mıdır, reva mıdır?
“FERT BAŞINA GELİRİMİZ 20 BİN DOLARI BULACAK”
- Biz, milletimize sesleniyoruz: Müsterih olun; aydınlık günlere kavuşmaya artık çok az kaldı. Artık bu topraklarda toplumsal kutuplaşma son bulacak. Toplumsal barış hâkim olacak. Öfke ve nefret lisanı kaybedecek. Nezaket ve karşılıklı hürmet kazanacak. Ahlaki yozlaşmanın, manevi tahribatın önüne set çekilecek. Rüşvet, torpil, iltimas son bulacak. Adalet, dürüstlük ve liyakat gelecek. Türkiye’miz, dünyada hak ettiği güç ve pozisyonu kazanacak. Ekonomimiz, 5 yılda birinci 15 iktisat ortasına girecek. Fert başına gelirimiz 20 bin doları bulacak. Türkiye, içine düşürüldüğü vasatlık tuzağından kurtulacak.
“BİZ KAZANACAĞIZ, 85 MİLYON KAZANACAK”
- Biz kazanacağız, gençlerimiz kazanacak. Biz kazanacağız, esnafımız kazanacak. Biz kazanacağız, çiftçimiz kazanacak. Biz kazanacağız, personelimiz, patronumuz kazanacak. Biz kazanacağız, Türkiye kazanacak. Biz kazanacağız, 85 milyon kazanacak. Milletin masasında belirlenecek cumhurbaşkanı adayımız, milletimizin iradesiyle Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı olacak. Ve bu hoş ülke, artık huzur bulacak.