CHP Genel Lider Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemiyle ilgili basın toplantısı yaptı. Öztrak, şunları söyledi:
“BU KAÇINCI MADEN KAZASI, BU KAÇINCI YAS”
“Hafta sonu, hepimizin yüreği dağlandı. Türkiye Kömür İşletmeleri’ne ilişkin, Amasra’daki bir kömür madenindeki patlama, ülkemizi derinden sarstı. 41 maden işçimiz ömrünü kaybetti. 11 maden işçimiz de yaralandı. Yaralılarımızın bir kısmının durumu ağır. CHP olarak, görev başında hayatını kaybeden şehitlerimize, bir kere daha Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır, tüm milletimize baş sıhhati diliyoruz, yaralılarımıza ise tez elden şifa dileklerimizi iletiyoruz.
Bu acılardan artık milletçe bunaldık. Bu kaçıncı maden kazası, bu kaçıncı yas. 2003’te Ermenek, 2004’te Kastamonu Küre, 2009’da Bursa Mustafakemalpaşa, 2010’da Balıkesir Dursunbey ve Zonguldak Karadon, 2013’te Zonguldak Kozlu, 2014’te 301 işçimizi yitirdiğimiz Soma faciası, 2014’te bir kez daha Ermenek, 2016’da Siirt Şirvan.
Bunlar toplumda travma yaratan, büyük facialar. Bir de gazetelerin üçüncü sayfalarında, kıyıda köşede gizlenen ‘Elbistan’da madende bir emekçi öldü’, ‘Gemerek’te göçük sonucu, bir emekçi hayatını kaybetti’ haberleri var. Birçok kişinin görmediği, duymadığı iş cinayetlerinde, onlarca ocağa ateşler düştü.
“EMEKÇİLERİNİN İŞ CİNAYETLERİNE, VİCDANSIZCA KURBAN EDİLDİĞİ BİR ÜLKEYE DÖNDÜK”
2003’ten bu yana, 2 bini maden işçisi olmak üzere 30 bin çalışanımızı ‘iş kazası’ denen, iş cinayetlerinde yitirdik. Bunlar sıradan sayılar değil. Bu sayılarda; ‘Yüz karası değil, kömür karası, bu türlü kazanılır ekmek parası’ diyen babalar var. ‘Güneşi görebilmek için karanlığı kazan’ gencecik evlatlarımız var. Fransız müellif Albert Camus, ‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanların nasıl öldüğüne bakın’ demiş. Vicdansız bir nizam elinde, işçilerinin iş cinayetlerine vicdansızca kurban edildiği bir ülkeye döndük.
Bu fotoğraf toplumsal hafızamıza, bu vicdansız sistemin alametifarikası olarak kazındı. Fotoğraftaki Erdoğan’ın özel kalem müdür yardımcısı. Şu yüzdeki söze bakın. Soma’da yere yatırılmış bir işçiyi tekmelerken yüzündeki büyük nefrete bir bakın. ‘Millete hizmetkâr olmaya geldik’ diyenlerin, millete reva gördüklerine bir bakın. Pekala, yere yatırılmış, eli kolu tutulmuş yerdeki birine tekme atan bu zorbaya Erdoğan ne yaptı? Binlerce avro maaşla Frankfurt’a Ticaret Ataşesi yaptı. Tekmeyi ödüllendirdi.
“SOMA DAVASINDA, BUGÜN TEK BİR TUTUKLU SANIK BİLE YOK”
301 insanın hayatını kaybettiği Soma davasında, bugün tek bir tutuklu sanık bile yok. Daha doğrusu var. O da Soma maden şehitlerinin ailelerini savunan avukatlar, avukatları içeri attılar. İşte Erdoğan’ın adaleti bu. Bundan 8 yıl evvel Erdoğan, Soma’da ölen yüzlerce emekçi için, ‘Bu işin fıtratında var’ demişti. Birebir Erdoğan, ne kadar kendine hâkim olmaya çalışsa da kendi fıtratına uydu, Amasra’da, ‘Biz baht planına inanmış insanlarız. Bunlar her vakit olacaktır’ dedi. Bununla da yetinmedi, 20 yıldır hükümet koltuğunda kendisinin oturduğunu bir anda unutuverdi. ‘Madenlerimizde hiçbir eksik, hiçbir gereksiz risk görmek istemiyoruz’ deyiverdi. Eksiği, riski giderseydiniz ya. Elinizi tutan mı vardı? 20 yıl o koltukta oturacaksın, çalışanın hayatını tehlikeye atan eksikleri gideremeyeceksin. Devletin denetçileri ‘Risk var’ diyecek, çözmeyeceksin. Sonra da ‘Maden kazaları bahtın planı’ diyeceksin. Tedbirsizliğin, ihmalkârlığın, tamahkârlığın ismi ne vakitten beri fıtrat ve yazgı oldu?
Bizim inancımızda, Evvel önlem, sonra tevekkül vardır. İlmin, aklın emrettiği önlemleri almayacaksın, sonra ‘fıtrat’ diyeceksin, ‘Kaza’ diyeceksin, ‘Kader planı’ diyeceksin. Hiç eğip bükmeyin. Bu vahim bir cinayettir. Ve biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, o anaların, babaların, eşlerin, çocukların, güzelim bebeklerin ismine sorumluların peşini bırakmayacağız. Bu faciayı unutturmayacağız. Hesabını soracağız.
“BUNLARIN KALBİ DE MİLLETE KARŞI ARTIK ÖLMÜŞ”
Uluslararası Çalışma Örgütü verileri… ‘Sadece son 3 yılda, 2019-2021 periyodunda, madenlerde hayatını yitiren işçilerimizin sayısı 189. Bu kayıplarla Türkiye açık orta dünya birincisi. Bu acı tablonun sahibi, hala hiç sıkılmadan, ‘Hamdolsun’ diyerek, Amasra’da 41 cansız vücuda, 24 saatten az müddette ulaşmakla övünüyor. ‘Utancı gidenin kalbi de ölür’ derler. Bunların kalbi de millete karşı artık ölmüş. Bunların millete karşı kalbi körelmese, devlet kurumlarının tespit ettiği eksiklikleri giderir, bu madenleri inançlı hale getirirlerdi.
“2019 KONTROL RAPORUNDA, BUGÜN OLANLAR İÇİN AÇIKÇA İHTARLARDA BULUNULMUŞ”
İşte Sayıştay raporu ortada. Patlamanın yaşandığı kurum için hazırlanan, 2019 Kontrol raporunda; bugün olanlar için açıkça ihtarlarda bulunulmuş. Raporun 16. sayfasında, bu kuruluşta üretimi olumsuz etkileyen esas etkenler tek tek sayılmış. ‘Metan gazı ve karbondioksit gazındaki yükselmeler’ bunlardan biri. Sayfa 21’de, iş kazalarındaki artışa vurgu yapılıyor. ‘2019’da kurumda evvelki yıla nazaran yüzde 70 artışla 190 iş kazası olmuş Bunun 72’si göçükler nedeniyle yaşanmış’ diyor. Sayfa 63’de; ‘Solunabilir ve patlayabilir tozla uğraş kapsamında alınan tedbirlerde aksamalar var’ deniyor. ‘Tane boyutu küçük tozların daima ortamda dolaşması, infilak riskini artırıyor’ tespiti yapılıyor. Ve sayfa 65: ‘2019 yılında kuruluşun dengelenmiş üretim derinliği eksi 300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması üzere önemli kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu hasebiyle degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Bu nedenle, Kurum ocaklarında ilgili mevzuat kararlarının yanı sıra ‘Kurum Degaj Yönergesi’ kararlarının titizlikle uygulanması gerekmektedir.’
“SAYIŞTAY VAZİFESİNİ YAPMIŞ. BUGÜN KİBİRLİ SARAY İDARESİ, SAYIŞTAY RAPORLARINI SANSÜRLÜYORSA, SEBEBİ İŞTE BU”
Bugün 41 canımızı yitirdiğimiz derinliği, Sayıştay denetçisi nokta atışı yaparak tespit etmiş. ‘Aman dikkat, derine gidildikçe gaz artıyor. Grizu patlaması riski artıyor’ diye de uyarmış. Yapılması gerekenleri söylemiş. Daha ne desin? Sayıştay vazifesini yapmış. Bugün kibirli Saray idaresi, Sayıştay raporlarını sansürlüyorsa, sebebi işte bu.
Şimdi biz de soruyoruz: Güç Bakanı, Sayıştay’ın 2019’daki bu ikaz ve teklifleri için, bugüne kadar sanki ne yaptı? Bakan 24 gün evvel bu işletmeyi ziyaret etmişti. Bu ziyarette Sayıştay raporu hakkında neler yapıldığını sordu, inceledi mi?
Sadece Sayıştay’ın raporu da değil. Hayatını kaybeden madencilerimizin ailelerinin de tanıklığı var. Madencilerimiz, madendeki patlama riskinin arttığını, ailelerine açıkça söz etmiş. Koku olduğunu söylemiş. Bu emekçiler, göz nazaran göre mevte neden gönderildi? Güç Bakanı, artık bu ailelerin yüzüne nasıl bakacak? Ortada bir vazife ihmali olduğu çok açık. Bakanlık makamları ağlama makamı değildir, ağıt yakma makamları değildir. Deva bulma makamıdır. Devayı bulamıyorsan, yapılması gerekeni yapamıyorsan edebinle çekip gideceksin.
Erdoğan, ‘Bu olaydaki ihmal, tüm boyutlarıyla açığa çıkarılacak’ dedi. Güç Bakanı istifa etmeden, ya da Erdoğan bu Güç Bakanını misyondan affetmeden, bu laf, yalnızca lafı güzaftır. Boş laftır. Yaşanan faciadaki ihmalleri yetmedi. Erdoğan çıktı, büyük bir kibirle, ölenlerin ailelerine hangi kurumdan kaç lira yardım yapılacağını, ‘100 bin lira oradan, 50 bin lira da buradan gelecek’ diye, bir bir saydı. Daha cenazeler toprağa verilmeden, yapılmamış yardımı, acısı taze ailelerin yüzüne vurdu.
Sanki, ‘Aman fazla sesinizi çıkarmayın, bu kan paralarını alın, mevzuyu da kapatın’ demeye getirdi. Meğer milletimiz, ‘Sağ elin verdiğini sol el görmemeli’ kültüründen gelir. Bu kültürden gelen milletimizi, bu kibir derinden yaraladı. Sarayın kibirlisi için insan canının pahası bu. ‘Yüz oradan, elli buradan’, sonra, ‘Haydi Allah rahmet eylesin.’
“MADENCİMİZİN CENAZESİNDE İMAMDAN ROL ÇALDI”
Ama ayıplar silsilesi burada da bitmedi. Madencimizin cenazesinde imamdan rol çaldı, ‘İşin bir hoş yanı daha var’ diye kelama başladı, vefat eden madencilerimize ve ailelerine cennet vadetti. Bu dünyayı iş cinayetleriyle işçiler ve aileleri için cehenneme çevireceksin, sonra da onlara öteki dünyada cennet vadedeceksin. Bu ülkenin imamdan rol çalan bir Cumhurbaşkanına değil, çalışanların can güvenliğini sağlayacak yöneticilere muhtaçlığı var. 20 yıldır ülkeyi yönetiyorsun ve devletin madenlerinde insanlarımız hala, tedbirsizlik ve ihmal nedeniyle kitleler halinde hayatlarını kaybediyor. Ülkemizi madenlerde yitirilen canların sayısında, dünya birincisi yapacaksın. Bu durumda yapılacak muhakkaktır. Beceremiyorsunuz. Sorumluluğunuzu kabul edeceksiniz, daima birlikte çekip gideceksiniz.
“BU UCUBE REJİM ÇALIŞANLARIMIZIN CEBİNDEKİ ÜÇ KURUŞA DA GÖZ DİKİYOR”
Bu ucube rejim, çalışanlarımızın canına kastetmekle kalmıyor. Çalışanlarımızın cebindeki üç kuruşa da göz dikiyor. İşçilerimizin alın terini gasp ediyor. 2018’den beri, ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ dedi, milletin döviz kasasını boşalttı. Paramızı pul etti. Fiyat ve maaşları enflasyona ezdirdi. Emeğin ulusal gelirden aldığı hisse, son iki buçuk yılda 10 puan birden düştü, bunların idaresinde. Sarayın kibirlisi, 67 milyar doları işçilerin cebinden aldı. Yandaşın, döviz baronlarının, faiz lobilerinin cebine koydu. İleride tarih ve iktisat kitapları, bu son 20 yılı, ‘Adaletsiz 20 yıl’, ‘Kayıp 20 yıl’ olarak tanımlayacak. Bunu da biz söylemiyoruz. Türkiye’nin de üyesi olduğu, memleketler arası kuruluşların datalarından bu çıkıyor.
Uluslararası Para Fonu’nun Ekim iddialarına nazaran, Türkiye’nin 2022’de, global gelirden aldığı hisse binde 8 olacak. Meğer bu ülke daha 1980 yılında global gelirden binde 9 hisse alıyordu. Yani az gitmişiz, uz gitmişiz, dere zirve düz gitmişiz. Bir de bakmışız ki 20 yılın sonunda 1980’nin bile gerisine gitmişiz. Yeniden bu iddialara nazaran; 2023’te Türkiye ne ulusal gelirde, ne kişi başına gelirde, ne de ihracatta sarayın kibirlisinin açıkladığı 2023 amaçlarını yakalayabiliyor. Bırakın gayesi yakalamayı yarısına bile ulaşamıyor.
Erdoğan, milletimize ‘2023’te birinci 10 iktisattan biri olmayı’ vadetmişti. Önümüzdeki yıl, bıraktık birinci 10’u, birinci 20’den düşmenin hududunda geziyoruz. Ulusal gelirde ülkeyi millete vadettiği üzere dünyanın birinci 10 iktisadı ortasına sokmayı beceremedi. Lakin Erdoğan bir şeyi becerdi. Memleketi dünyada en yüksek enflasyona sahip, birinci beş iktisat ortasına soktu. Ülkemize sığınan Suriyeliler bile, artık pahalılığa dayanamayıp ülkelerine döner oldu. Türkiye’yi pahalılıkta; iç savaşla yıkılan Suriye’den, işgal altındaki Ukrayna’dan, yaptırımlarla boğuşan işgalci Rusya’dan beter etti.
“DEVİRLERİNDE AYYUKA ÇIKAN, YOLSUZLUĞU, RÜŞVETİ VE YOKSULLUĞU, İTİRAF ETMEKTİR”
Seçim sathı mailine girdik. Ülkeyi 20 yıldır yönetenler çıkmış, ‘Yolsuzluğun, rüşvetin ve yoksulluğun olmadığı’ bir periyodun geleceğinden bahsediyorlar. Bu, ‘Şecaat arz ederken sirkatin söylemektir.’ Evrelerinde ayyuka çıkan, yolsuzluğu, rüşveti ve yoksulluğu, itiraf etmektir. Son 4 yılda, Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 8, Yolsuzluk Algı Endeksi’nde 18, Dünya Memnunluk Endeksi’nde 38 sıra birden gerilemişiz. Bu bilgilerin bize söylediği şudur: Tek kişilik ucube idare, taşları bağlamış köpekleri ise etrafa salmış. Hukuk katledilince, yolsuzlukların önü açılmış. Vatandaşlarımızın hakkı olan refah ve memnunluk, bir avuç yanaşmanın kasasına kilitlenmiş. Ülkede ne huzur ne de itimat kalmış.
“KULELERİNİN YANINDA POZ VEREN RÜŞVETÇİYE, BU YÖNETİCİLER ‘HAYIRSEVER’ DEDİLER”
Öyle uzun uzun tahlillere, istatistiklere gerek yok. Bazen bir fotoğraf bin kelama bedeldir. Bunların yolsuzlukla gayret anlayışı işte budur. Bu dolar kulelerinin yanında poz veren rüşvetçiye, bu yöneticiler ‘Hayırsever’ dediler. Plaketler verdiler. Yetmedi. Yandaş kanallara çıkardılar. Rengini şehitlerimizin kanından alan al bayrağımızı, rüşvetçiye dekor yaptılar. Bunlar rüşvetle, yolsuzlukla çabayı bu türlü yaptılar. O gün bu rezalete ismi karışan bakanların belgelerinin Büyük Divan’a gönderilmesi, iktidar partisine mensup milletvekillerinin, Erdoğan’ın talimatıyla havaya kalkan parmaklarıyla engellendi. Yetmedi, Erdoğan rüşvetten aklanmamış bir Bakanı, Türkiye’yi temsil etsin diye, Prag’a büyükelçi bile atadı.
Genel Liderimiz o günlerde, bu Bakanların Aziz Divan’a gitmesini engelleyen Soruşturma Komisyonu’nun AK Partili üyelerine ‘Hırsızların hamisi oldunuz’ demişti. Onlar da Erdoğan’dan aldıkları talimatla, Genel Liderimizi utanmadan dava ettiler. Dava Anayasa Mahkemesine gitti. Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi karar verdi. Genel liderimiz hatasız bulundu. Anayasa Mahkemesi kararıyla, kimlerin ‘Hırsızların hamisi’ olduğu ortaya çıktı. Ve hırsızlara hamilik yapan bu nizamın elinde Türkiye, kara para cenneti oldu. Ülke dünyanın en büyük kara para aklama makinesi, kaynağı meçhul para merkezi oldu.
“EKONOMİDE ÇOK DÜZGÜN BİLİNEN BİR KANUN VARDIR. MAKUS PARA, ÂLÂ PARAYI KOVAR”
Merkez Bankası, bu yılın birinci sekiz ayında, nereden geldiği bilinmeyen döviz girişinin, 28 milyar doları aştığını açıkladı. Bu ülkede 1992’den 2011’e kadar, sıfır etrafında dalgalanan kaynağı meçhul finansman giriş-çıkışı, 2011’den sonra sistematik bir hal almış ve artmış. Birikimli sayı, 79 milyar doları aştı. Bu paralar kimin, hırlının mı, hırsızın mı? Rüşvetçilerin mi? Ya bu paraları birden çekip götürürlerse… Milletten neyi saklıyorsunuz? İktisatta çok uygun bilinen bir kanun vardır. Makûs para, güzel parayı kovar. Kaynağı belgisiz para girişinde rekorlar kırılıyor, kaynağı belli para girişi suyunu çekiyor.
Kaliteli dış finansman, yani ülkede iş ve istihdam sağlayacak yabancı yatırımcılar, esasen uzun müddettir gelmiyordu. Artık portföy yatırımları da gelmiyor. Daha evvel gelen de kaçıp, gidiyor. Son 5 haftada yabancı yatırımcılar, 825 milyon dolar fiyatında Devlet İç Borçlanma Senedi ve Pay Senedini satıp çıktı. Hem de ülkede faiz lobileri abat olurken.
“BU YILIN BİRİNCİ DOKUZ AYINDA BÜTÇEDEN YAPILAN FAİZ ÖDEMESİ 207 MİLYAR TL OLDU”
Bugün eylül ayı bütçe sayıları açıklandı. Bu yılın birinci dokuz ayında bütçeden yapılan faiz ödemesi 207 milyar TL oldu. Kur Muhafazalı Mevduat diyerek, dövize endeksledikleri mevduatlar için ödenen ismine faiz denmeyen faiz ise 85 milyar lira. Bir de Dolarlı Avrolu garantilerle, milletin kesesinden, yandaşların kasasına aktarılanlar var. Bu yılın birinci dokuz ayında ‘Bir kuruş harcamadan yaptık dedikleri ballı ihaleler için ödedikleri garanti parası 19 milyar lira. Yalnızca dokuz ayda bu saydığım 3 kalemden milletimize çıkan fatura 311 milyar lira.
Buna rağmen tıpkı devirde çiftçiye verilen takviye 30 milyar lira. Halk Bank’tan esnafa verilen dayanak 7 milyar lira. Hükümetin yanılgılarıyla ezdiği milletimize verilen toplumsal dayanaklar ise 31 milyar lira. Hepsini toplarsanız 70 milyar lira bile etmiyor. Faiz lobilerine, döviz baronlarına ve yandaş müteahhitlere aktarılan paranın dörtte biri bile değil. Daima söylüyoruz: Bütçe bir hükümetin tercihlerini gösterir. Bunların tercihlerinde esnaf yok. Bunların tercihlerinde çiftçi yok. Bunların tercihlerinde millet yok. Varsa yoksa, faiz lobileri, rantiyeler, yandaş beslemeler.
“SARAYIN DEZENFORMASYON YASASI, HÜKÜMETİN DEZENFORMASYONUYLA ÇIKTI”
Gırtlağına kadar palavraya, rüşvete, yolsuzluğa batmış bu hükümet, artık bu pislikler konuşulmasın, duyulmasın diye, sansür ve istibdattan medet umuyor. Tabir özgürlüğü, demokratik toplumun temelidir. Fakat saray hükümeti giderayak Türkiye’yi, totaliter rejimler ligine bir adım daha yaklaştıran, görülmemiş bir sansür yasası getirdi. Kanunla ilgili Venedik Kurulu acil görüş yayımladı. ‘Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki, tabir özgürlüğüne aykırı’ dedi. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği; ‘Keyfi, subjektif yorumlamaya ve suiistimale açık’ dedi. Bu düzenlemenin söz özgürlüğü bakımından Türkiye’nin tarafı olduğu Memleketler arası mukavelelere karşıt olduğunu tabir etti. Saray ve şürekâsı ise, ismine ‘Dezenformasyon Yasası’ dedikleri bu ucube düzenlemeyi Meclis’te savunmaya çalışırken, ‘ABD’lilerle görüştük, bizdeki kanunla onlardaki yasanın birebir örtüştüğünü söylediler’ diyerek, Amerikalılardan himmet umdular. Lakin himmetini bekledikleri ABD, bu iddiayı reddetti. Yapılanı ‘dezenformasyon’ olarak tanımladı. Yani Sarayın Dezenformasyon Yasası, Hükümetin dezenformasyonuyla çıktı. Bu maddeyi Erdoğan şimdi onaylamadı. Lakin şimdiden yürürlüğe girmiş görünüyor. Amasra’daki maden faciasında İçişleri Bakanlığı’nın birinci işinin patlama hakkında paylaşım yapan 12 hesap hakkında soruşturma başlatması, ‘7/24 sanal devriye faaliyetlerinin yürütüldüğünü’ belirterek millete sopa göstermesi, Saray’ın Bağlantı Müdürlüğünün çıkardığı bültenler, Sarayın ‘Dezenformasyondan’ ne anladığını, bu yasanın nasıl uygulanacağını şimdiden ortaya koyuyor.
“SEÇİM SÜRECİNDE CUMHUR İTTİFAKI, HAVUZ MEDYASI, TROL ORDULARI DİLEDİĞİ ÜZERE SÖVECEK, SAYACAK, PALAVRA, YANLIŞ KONUŞACAK”
Bunların ne yapmak istediği çok açık. Seçim sürecinde Cumhur İttifakı, havuz medyası, trol orduları dilediği üzere sövecek, sayacak, palavra, yanlış konuşacak. Muhalif sesler ise, 3 yıla kadar mahpusla cezalandırılacak. Bizim bu dayatma siyasetine yanıtımız aşikardır. ‘Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet.’ Biz bu ucube maddeyi iptal istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne elbette taşıyacağız. Fakat bu iptal isteminin karara bağlanmasının, seçim sonrasına kalacağı istikametinde duyumlar alıyoruz. Bu, Anayasa Mahkemesi için de büyük bir samimiyet imtihanıdır. Anayasa Mahkemesi; ya seçimin adil ve inançlı olmasını önemli bir biçimde sakatlayan, bu kanunla ilgili iptal istemini acilen görüşerek, karara bağlamalı, ya da bu sansür yasasını karara bağlayana kadar, 29. hususunun yürütmesini durdurma kararı vermelidir. Anayasa Mahkemesinin temel misyonu, demokrasimize, fikir ve tabir özgürlüğüne, seçim adaletine vurulmak istenen darbeyi, bertaraf etmektir.
“DEVLET, ÜNİVERSİTE VE ÖZEL KESİM İŞ BİRLİĞİNİN NASIL YENİ ÇIĞIRLAR AÇABİLECEĞİNİ GÖRDÜK”
Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, siyasetin farklı damarlarından gelen altı parti, ülkemizin geleceği için bir ortaya geldi. Farklılıklarını bir yana bıraktı, vatanını ve milletini sevmek ortak paydasında, bir masanın etrafında buluştu. Sayın Genel Liderimiz, iktidar yürüyüşümüzün başladığı bu periyotta, dünyada bilimi, teknolojiyi ve hayatın ne istikamete evirildiğini görmek, mümkün global risk ve fırsatları yerinde tespit etmek için bir dizi dış temasa başladı.
Bu çerçevede, siyasetlerimizin desteği olan bilim, araştırma, teknoloji ve üniversal kıymetler konusunda görüş alışverişinde bulunmak için birinci ziyaretini ABD’ye gerçekleştirdi. Bu, Cumhuriyetin ikinci Yüzyılında, bilimin ışığında ilerleme konusunda CHP’nin kararlılığını göstermektedir. Genel liderimiz, Boston’da; MİT ve Harvard üzere dünyanın en itibarlı araştırmalarını yapan iki üniversitesine gitti. Bu üniversitelerde, ülkemizden oraya giden Canan Dağdeviren, Gökhan Hotamışlıgil, Zeynep Ton, Bilge Yıldız, Mehmet Toner, Asu Özdağlar, Pınar Doğan üzere değerli bilim insanlarının çalışmalarını yerinde gördü. Laboratuvarlarına kadar giderek bilim insanlarını dinledi. Daron Acemoğlu ve Dani Rodrik üzere dünyanın önde gelen iktisatçılarıyla bir ortaya geldi. Söz özgürlüğünün ehemmiyetini, bilim insanına verilen bedeli, devlet, üniversite ve özel kesim iş birliğinin nasıl yeni çığırlar açabileceğini gördük.
Washington’da ise, Genel Liderimiz, sivil toplum kuruluşlarıyla dünyadaki gelişmeleri tartıştı. Ülkemize ve bölgemize dair görüşleri dinleme imkânını bulduk. Tabi oraya kadar gidip de tanıdık bir ailenin New York’ta, Manhattan’da, ABD’nin en kıymetli iş muhitindeki gökdelenine ‘Hayırlı olsun’ demeden dönülmezdi. Genel Liderimiz burada yaptığı açıklamada Anayasa değişikliğine aileyi katmak isteyen Saraya ‘New York’un en değerli yerindeki bu gökdelen oğlunun kızına gönderdiği paralarla yapıldı. Aile konuşulacaksa, konuşulacak yer burası. Gel aileyi konuşmaya buradan başlayalım’ dedi.
Sarayın bu hususta önereceği Anayasa değişikliklerine kırmızı kartını gösterdi. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar. Bunlar milletimizin gözünden de gönlünden de düştü. Halkımız, içinde yaşadığı vahim koşulların Türkiye’sine, mahkûm olmadığımız açık seçik ortaya çıktı. İnsanımız özgürlüğü, demokrasiyi, kalkınmayı, zenginleşmeyi hak etmektedir. Dünyanın her yerindeki parlak beyinlerimizle birlikte, büyük bir sıçramayı beraberce yapabiliriz. Halkımıza refahı, kalkınmayı, adil bir ömrü sunabilecek vizyonumuz var. Cumhuriyet Halk Partisi, dünyadaki en parlak beyin gücümüzle, bu sıçramayı yapmaya muktedirdir.
Şartlar ne kadar güç olursa olsun ümitsizliğe yer yok. Karanlıktan aydınlığa daima birlikte çıkacağız. Biz bu ziyaretimizle, CHP idaresinde, çağdaş medeniyetler düzeyini aşabileceğimizi bir defa daha gördük. Bu vicdansız, bu insafsız, dediğim dedik, saray sistemini değiştirmek için, milletimizi insanca bir yaşama ve hak ettiği refaha kavuşturmak için, biz hazırız, milletimiz hazır.